ANADOLU SELÇUKLU ORDUSUNDA HİYERARŞİ
Melikü'l-Ümerâ
Anadolu Selçuklu ordusunun başkumandanı “Beylerbeyi”
veya “Melikü’l-Ümerâ” unvanı taşırdı.[1]
Aynı zamanda emaret-i beylerbeyi, sipehdâr-ı kebîr, sipehdâr-ı memleket gibi
unvanlarla da bu mansıb zikredilmektedir.[2]
Sultan’dan sonra gelen en üst kademe askerî makamdır.
Melikü’l-Ümerâ unvanının sadece merkezde bulunan Anadolu
Selçuklu ordusunun kumandanı için değil, uç vilayetlerinde bulunan uç
beylerbeyleri ve herhangi bir sefer veya savaş münasebetiyle ordu kumandanı
olarak tayin edilen ümerâ için de kullanıldığı anlaşılmaktadır.[3] Bu
durum başka bir makam olan Emîrler ile benzerlik göstermektedir.
Melikü’l-Ümerâlık makamının ne zamandan itibaren
mevcut olduğu hakkında tek ve kesin bir kanı yoktur. Komnena’ya göre Anadolu
Selçuklularında ilk beylerbeyi unvanına Sultan 1. Kılıç Arslan döneminde
rastlanmaktadır.[4] Erkan Göksu’ya göre ise
Anadolu Selçuklularının ilk dönemlerinden beri bu makam vardır.[5]
Ancak bunu teyit edebilecek bir kaynak elimizde yoktur. Göksu, İbn Bibi’den yola
çıkarak 1. İzzeddin Keykâvus dönemini işaret etmiştir.
Sultan’a bağlı, cesur ve yiğitlikleriyle ön plana
çıkan ümerâ arasından seçildikleri bilinmektedir.[6] Ordu
içinde birkaç mühim görevleri bulunmaktadır. Sefer zamanı ordunun sevk ve
idaresini sağlamak, Sultan adına hâkimiyet icra ettikleri bölgelerde ordu için
göçebe Türkmen, köle ve ücretli savaşçıların temini ile onların sevk ve idaresini
yapmak gibi görevler bunlardan bazılarıdır.[7]
Melikü’l-Ümerâların ellerinde bulunan güç, Sultanları
rahatsız edebilecek seviyede artabilmektedir. Bütün devlet işlerinde açık bir
şekilde nüfuzları vardır. Sultan yok sayılmasa bile Melikü’l-Ümerâ, ondan daha
etkili bir hale gelebilmektedir. Bu durumun bir örneği Seyfeddin Ayaba’dır. Sultan’ın
sarayında günde kesilen koyun sayısı otuz iken, Seyfeddin Ayaba’nın sarayında
seksen hatta bir kayıtta yüz koyun kesildiği yazmaktadır. Devletin üst
kademesinden bazı kişiler de Sultan yerine Ayaba’yı dikkate almaktadır.
Merkezde bulunan Melikü’l-Ümerâ dışında uç
vilayetlerinde de aynı unvanı taşıyan yetkililerin bulunduğunu, hatta herhangi
bir sefer veya savaş münasebetiyle ordu kumandanı olarak tayin edilmiş ümerâ
için de Melikü’l-Ümera unvanının kullanıldığı görülmektedir.[8]
Emîr
Emîr unvanı ilk kez Hz. Ömer tarafından
kullanılmıştır.[9] “Bir yerin reisi, başı”
anlamına gelmektedir. Orduda çok yaygın bir kullanım alanı vardır. Ordu içerisindeki
en küçük birlik kumandanından Sultan’a kadar bütün devlet ricâli için emîr
unvanı kullanılmıştır ve bunlar çoğunlukla başında bulundukları vazifelere göre
sınıflandırılmışlardır.[10]
Serleşker (Subaşı)
Bir şehir ile bu şehre bağlı mezra, köy, nahiye* ve kasaba gibi alt yerleşimlerden
teşekkül eden vilayetleri subaşıları yönetmişlerdir.[11]
Kent yönetiminde en yüksek mevkiyi, aynı zamanda eyaletin de başı olan subaşılar işgal etmişlerdir.[12] Subaşıya itaat, devlete
itaat olarak kabul edilmiştir.[13]
Uç vilayetlerinin serleşkerlerinin uç beylerbeyine,
diğerlerinin ise doğrudan doğruya merkez beylerbeyine bağlı olduklarını
söylemek mümkündür.[14] Geniş
askerî yetkilere sahiplerdir. Doğrudan merkeze bağlı bir idarî statüleri de
vardır.
Genellikle gulâm kökenli devlet ricâli arasından
seçilmişlerdir ve bazen aynı şahsın, iki belki de daha fazla vilayetin serleşkerliğine
atandığı görülmüştür.[15] Merkezî
otoritenin ülkenin tamamına yayılmasını sağlamışlardır. Yani sadece askerî
teşkilâtın değil, Anadolu Selçuklu devlet teşkilâtının temel unsuru konumunda bulunmuşlardır.[16]
Ellibaşı
İkta askerlerinden oluşan 50 kişilik müfrezeleri
kumanda ettikleri tahmin edilmektedir.[17]
Haklarında çok fazla bilgi yoktur.
Serhayl
Askerî birliğin başındaki emîre, “serhayl” adı
verilmiştir.[18] Döneme ait kaynaklarda
serhayl hakkında çok fazla bilgi yoktur. “Hayl”ın bir birlik olduğu
düşünülmektedir.
Nizâmü’l-mülk, askerlerin ihtiyaçlarını “serhayl” aracılığıyla
dile getirmeleri, yapılan iyiliğin onlar eliyle yapıldığı için askerlerin
saygısını kazanmış olduklarını ve Hayl’dan bir askerin kumandanlarına karşı haddini
aşması veya saygısızlık yapması halinde serhayl tarafından cezalandırıldığını belirtmiştir.[19]
Yani serhayller; askerler ile üst rütbeliler arasında
bir konuma sahipti ve ordu düzenin önemli bir yerleri vardı.
Visâk (Otağ) Başı
Büyük Selçuklu, Karahanlı[20],
Gazneli ve Anadolu Selçuklularında bulunan bir makamdır. Ordudaki en alt
rütbedir ve genellikle 8-10 kişiden oluşan bir visâklık birliğe komuta
etmişlerdir.[21]
Erkan Göksu, İbn Bibi’nin eserinde yazdığı bir
kayıttan yola çıkarak visâkbaşıların ordu içerisinde etkili bir konumda
olduklarının tahmin edilebileceğini yazmıştır.*
Kûtvâl
Anadolu Selçuklularının bulunduğu coğrafya ve dönemde kaleler çok önemli yapılardır. Onların korunması belli kişilere vazife olarak
verilmiştir. Bu görevi de kale kumandanı anlamına
gelen kûtvâller üslenmişlerdir.
Liyakat ve sadakatleriyle temayüz* etmiş bulunan devlet ricâli arasından
seçilip Sultan veya bölgenin subaşısı tarafından tayin edilmişlerdir.[22]
İbn Bibi; Kayseri, Sinop, Hançin, Kançin, Merzuban,
Raban, Bitlis, Van, Antalya, Niğde ve daha birçok vilayetteki kalelere kûtvâl
atandığını yazmıştır.
Kûtvâllerin görevleri; kale ve çevresini muhafaza edip gerekli savunma tedbirlerini almak,[23] kale muhafızlarını kapı ve burçlarda bulundurmak, bunların yerinde olmalarını sağlamak, bölgenin zenginliği ve bayındırlığı için çalışmak, kaleye gelen devlet ricâlini karşılamak, kaleye giriş çıkış yapanları kontrol etmek[24] ve muhafız, nöbetçi ile diğer görevlilerin huzurlu ve düzen içinde görevlerini yapabilmeleri için maaşlarının na’ibler tarafından ödenmesini sağlamaktır.[25]
-Imoogi
KAYNAKÇA/DİPNOTLAR
[1] Ali Sevim-Erdoğan Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi: Siyaset, Teşkilat ve Kültür, TTK Yayınları, Ankara, 2020, s.630.
[2] Erkan Göksu, Anadolu Selçuklularında Ordu., TTK Yayınları, Ankara, 2018, s.253.
[3] Erkan Göksu, a.g.e., s.253.
[4] Anna Komnena, Alexiad, (Çev. Bilge Umar), İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2009, s.
341.
[5] Erkan Göksu, a.g.e., s.254.
[6] Erkan Göksu, a.g.e., s.254.
[7] Rıfat İlhan Çelik, “Türkiye
Selçuklu Devleti’nde Askeri ve İdari Bir Makam: Beylerbeyliği”, Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, Sayı: 8, 2022, s.208.
[8] Erkan Göksu, a.g.e., s.255.
[9] Erkan Göksu, a.g.e.,
s.256.
[10] Erkan Göksu, a.g.e., s.257.
* Nahiye; kasaba ve köylerden meydana
gelen, ilçeden küçük idari bölüme denir.
[11] Tuncer Baykara, Türkiye Selçukluları Devrinde Konya,
Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1985, s.51.
[12] Resul Ay, “XIII-XIV. Yüzyıl
Anadolu’sunda Kentsel Yönetim ve Kent Toplumunda Otorite İlişkileri”, Tarih Araştırmaları Dergisi, Sayı: 32,
2002, s.27.
[13] Osman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, TTK Yayınları, Ankara,
1988, s.75.
[14] Erkan Göksu, a.g.e., s.259.
[15] Erkan Göksu, a.g.e., s.263.
[16] Erkan Göksu, a.g.e., s.263.
[17] Salim Koca, Selçuklularda Ordu ve Askerî Kültür, Berikan Yayınevi, Ankara,
2005, s.93.
[18] Erkan Göksu, a.g.e., s.265.
[19] Erkan Göksu, a.g.e., s.266.
[20] Reşat Genç, Karahanlı Devlet Teşkilatı, TTK Yayınları, Ankara, 2002, s.218-219.
[21] Erkan Göksu, a.g.e., s.267.
* Visakbaşı hakkındaki tek kayıt
şöyledir: Kösedağ Savaşı öncesi aceleci davranarak yardım birliklerinin
gelmesini beklemeden Moğollara karşı hareket edilmesini isteyen ve bu suretle
ordunun hezimetinde pay sahibi olan ümera arasında zikredilen Garib isimli şahsın
unvanı olarak zikredilmişti.
* Temayüz: Aradan sıyrılma, ön plana
çıkma, seçkinleşme.
[22] Erkan Göksu, a.g.e., s.269.
[23] Erkan Göksu, a.g.e., s.271.
[24] Erkan Göksu, a.g.e., s.272.
[25] Erkan Göksu, a.g.e., s.273.