Aşiret Askerleri
Türkmenlerin, gerek Anadolu’nun fethi ve Türkleşmesi
gerekse Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurulmasında önemli bir role sahip oldukları
bilinmektedir.
Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’ya gelen Türkmen
kitleleri uçlarda istihdam edilmişlerdir.[1] Bunun
sebebi hem sınırları korumaları istenmesi hem de karışıklık çıkarabilme
ihtimallerini ortadan kaldırmaktır. Uçlarda toplanan Türkmenler büyük sürüler
halinde hayvanlar beslemişlerdir. Koyun ve keçiler bu hayvanlar arasında ilk
sırada yerlerini almışlardır.[2]
Daimî ve düzenli bir ordu özelliği taşımayan
Türkmenler, beyleri idaresinde müstakil olarak yaşamış, bir yandan merkezî
otoriteye karşı çıkmış diğer yandan ise sosyal ve ekonomik huzursuzluklara
sebep olmuşlardır.[3] Taht mücadelelerini de
tahrik ve teşvik etmişlerdir.[4] Bunlara
rağmen, devletin kuruluşunda birçok hizmette bulunmaları ve bunun için
sıkıntılar çekmiş olmaları sebebiyle, Türkmenleri tekrar devlet hizmetine
sokmanın yolları aranmış ve bunun için onları devlete adeta düşman hale getiren
sebepler araştırılarak bunların çözümü için bir takım tedbirlere başvurulmuştur.[5]
Fakat bir sonuç alınamamış ve bazı Türkmenler ile merkezî otorite arasındaki
sorunlar devam etmiştir.
Türkmenleri başta Bizans ve Haçlı orduları olmak üzere
bölgede hüküm süren devletlerle yaptıkları mücadelede başarılı kılan temel
faktör İskit ve Hun çağından itibaren bütün Türk devletlerinde uygulandığı düşünülen ve bu bakımdan klasik Türk savaş taktiği olan “baskın
veya kısa muharebe yöntemi"dir.[6] Bu
savaş taktiğini Türkmenler çok başarılı bir şekilde uygulamışlardır.
Özellikle atlarla ani baskınlar atılıp düşman daha ne olduğunu anlamadan zor
durumda bırakılmıştır. Zaten çoğunlukla ağır zırhlarla donatılmış düşman
birliklerinin hızlı Türkmen atlıları karşısında pek şansları olmamıştır. Bu
taktikte çoğunlukla aşiret askerlerinin kullanımında ustalaştığı ok ve yaylar
ön plana çıkmıştır.
Tüm bunlara rağmen bazı siyasî ve askerî sâikler*, Türkmenlerin gerek devlet teşkilâtı gerekse ordu
içerisindeki yerinin sarsılmasına sebep olmuşlardır. İlerleyen süreçte
Türkmenlerin nüfuzunun azaltılması ve bunların yerine devlet idaresi ile orduda
gulâm kökenli kişilerin artırılması suretiyle yeni bir yapılanmaya gidilmiştir.
Bunun temel sebeplerinden biri, devlet teşkilâtı ve orduda merkezî otoritenin
etkinleştirilmesi ile Sultan’ın konumunu kuvvetlendirme isteği olarak geçmiştir.[7]
Önemli başka bir sebep ise Türkmenlerin savaş teknolojisinde geri kalmaları olmuştur. Her ne kadar Anadolu’nun fethinde ve baskınlarda kilit rol oynasalar bile kale kuşatmalarında yetersiz kalmışlardır. Bunun sonucunda Anadolu Selçuklu ordusu daha modern ve ağır silah teknolojisine hâkim olan askerî sınıflara ihtiyaç duymuştur. Bu ihtiyaç doğrultusunda gulâmlar yetiştirilmiş ve profesyonel savaşçı niteliği taşıyan ücretli askerler istihdam edilmiştir.[8] Anadolu Selçuklu merkezî idaresiyle bağlarının zayıflaması sonucu uç bölgelere daha çok giden Türkmenler, merkezden bağımsız bir takım faaliyetler de yapmışlardır. Özellikle Bizans’a karşı herhangi bir devlet emri olmadan akınlar yaptıkları, ganimet aldıkları ve binlerce köleye sahip oldukları kaynaklarda geçmiştir.[9]
İktâ Sistemi
Türkler, Abbasilerden etkilenerek “İktâ” sistemini
kurmuşlardır. İktâ sistemi askerî olduğu kadar aynı zamanda ekonomik bir
kurumdur. Çok fazla kaynak bulunmadığı için bu konudaki bilgilerimiz kısıtlıdır. Sistemin amacı; devleti ordu beslemek kaygısından kurtarmaktır.[10] İktâ
düzeni, Nizâmü’l-mülk’ün uğraşlarıyla tesis edilmiştir.
Anadolu Selçuklu ordusunun büyük kısmı İktâ
askerlerinden oluşmuştur. Ancak toplam asker sayısı bilinmemektedir. Asker sayısının 40.000
veya 50.000 olduğu tahmin edilmektedir. Muazzaf*
askerler oldukları bilinir. Savaş çağrılarında büyük kitleler halinde bir araya
gelmişlerdir.
İktâ, Anadolu’nun fethi sırasında bölgede uygulanmaya başlanmıştır. Zamanla Anadolu Selçuklularının idarî politikası doğrultusunda tekâmül ederek kendine has bir mahiyet kazanmıştır.[11] Süleymânşâh döneminden itibaren başta Anadolu’da faaliyet gösteren Türkmen beyleri olmak üzere muhtelif devlet ricâline araziler verilmiştir.[12] Moğol istilası ile birlikte iktâ sisteminde bozulmalar meydana gelmiştir. Bir yandan siyasî ve idarî mekanizmada, diğer yandan ise sosyal ve iktisadî yapıda meydana getirdiği sarsıntı, iktâ nizamının düzenli bir şekilde işlemesine imkân vermemiştir. Buna bağlı olarak Anadolu Selçuklu ordusu da büyük oranda çözülmüştür.[13]
Gulâm Sistemi
Türkler İslam medeniyetine girdikten sonra
Gaznelilerden başlayarak ordularında “Gulâm” denilen askerler bulundurmaya
başlamışlardır. Bu sistem, İran-İslam geleneğinin bir yansımasıdır.
Esir veya köle olarak hizmete alınan kimselerin,
kabiliyetleri ve aldıkları eğitim neticesinde kazandıkları becerileri
doğrultusunda başta ordu olmak üzere çeşitli devlet hizmetlerinde
çalıştırılmaları amacıyla işleyen mekanizmaya "Gulâm Sistemi" denmiştir.
Gulâmın kaynağı kölelerdir. Pazardan dahi gulâm elde edilebilmiştir. Hatta
Abbasi halifelerinin en kıymetli hediye olarak köle gönderdikleri dönemin kaynaklarında geçmiştir. Gulâmlara
genel olarak “Leşker-i Hassa” yani hâssa askerleri denilmiştir.[14] Yılda
dört kez bistegâni (maaş) almışlardır.[15]
Gulâmlar çoğunlukla küçük yaşta yabancı bir kültürel ortamdan ya da uzak bir coğrafi bölgeden devşirilmişlerdir. Bunun sonucu olarak efendileri olan Sultan’a yerli Müslüman tebaadan daha itaatkâr olmuşlar ve yetenekli birer idareci ya da asker konumuna gelmişlerdir.[16] Tamamen Sultan’a hizmet ideali ile yetiştirilmişlerdir. Anadolu Selçuklularının ilk dönemlerinde ordu büyük oranda Türkmenlerden oluşurken ilerleyen dönemlerde muhtelif milletlere mensup kölelerden (gulâm) oluşan bir hâssa muhafız kuvveti geliştirilmiştir.[17]
Türkmenlerin nüfuzunun azaltılması ve bunların yerine
devlet idaresi ve orduda gulâm kökenli kişilerin ikame edilmesi suretiyle yeni bir
yapılanmaya gidilmesinde siyasî sâiklerin yani Sultan’ın konumunu
kuvvetlendirme isteği veya merkezî otoritenin etkinleştirilmesi hususlarının
etkili olduğu düşünülmektedir.[18] Gulâmların
kendilerine özgü kıyafetleri, sancak ve belli alâmetleriyle ordu içerisinde
özel bir konumları vardır.
Saraya alınan gulâmlara “gulâman-ı saray”, bu saray gulâmları
arasından seçilen direkt olarak Sultan’ın şahsına bağlı olan gulâmlara “gulâman-ı
hâss” denmiştir.[19]
Vasal Devletlerin Gönderdiği Askerler
Vasal, "bir devletin kendisinden daha güçlü bir
devletin koruması altına girmesi veya ona bağlanma" anlamına gelen siyasi
terimdir. Bu vasallar, vasal oldukları devletin hükümdarı takviye asker talep
ettiği zaman asker göndermek zorundadırlar. Çeşitli dönemlerde Anadolu
Selçuklularına tâbi olan Anadolu içinde üç Hristiyan devlet olmuştur. Bunlar:
İznik Rum devleti, Trabzon Rum devleti, Gürcüler ve Ermeni Baronluğu'dur.[20]
Bu devletlerin gönderdiği askerlerin sayısı ve
nitelikleri hakkında kesin bilgiler mevcut değildir. Zaten sabit bir asker
gönderme miktarı da yoktur. Bir vasal devlet fazla asker gönderirken diğeri
daha az miktarda asker gönderebilmiştir.
Gönüllü ve Paralı Askerler
Gönüllüler, asıl meslekleri askerlik olmamakla beraber
bazen kendi rızalarıyla bazen de zaruret gereği orduya katılan birliklerdir. Bu
kişilerin çoğu gayrimüslim devletlere karşı savaşmak için orduya katılmışlardır.
Amaçları gaza ve cihat yapıp bu yolda gerekirse şehit olmak olmuştur. Aynı zamanda
savaş ganimetinden pay alma gibi bir amaçları da yok değildir. Babaî İsyanının
bastırılması konusunda yetersiz kalan Anadolu Selçuklu ordusuna halk destek
vermek için gönüllü olarak orduya katılım göstermiştir.
Paralı askerler, Anadolu Selçuklu ordusunun daimî
unsuru olmayıp ihtiyaç halinde sefere dâhil edilen geçici kuvvetlerdir. Diğer
bir isimleri “ecrîhor” olarak kayıtlara geçmiştir.[21]
Paralı askerler, devletin ilk dönemlerinde yoklardır. Bunun sebebi devletin
düzgün bir hazineye sahip olmaması ve paralı askerlere ihtiyaç duyulmamasıdır.
Türkmenlerin ordu içindeki nüfuzunun azalması ve devletin iktisadî
kalkınmasından sonra paralı askerlerde ordu içindeki yerlerini almışlardır.
-Imoogi
KAYNAKÇA/DİPNOTLAR
[1] Kazım Haşimoğlu, Türkiye Selçuklularında Ordu (Ankara:
Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Master Tezi, 2004), s.42.
[2] Erkan Göksu, Türkiye Selçuklularında Ordu, TTK Yayınları, Ankara, 2018, s.224.
[3] Erkan Göksu, a.g.e., s.214-215.
[4] Mehmet Altay Köymen, Selçuklu Devri Türk Tarihi, TTK Yayınları,
Ankara, 2019, s.58-96.
[5] Erkan Göksu, a.g.e., s.215.
[6] Erkan Göksu, a.g.e., s.216-217.
* Sâik: Sebep, güdü.
[7] Erkan Göksu, a.g.e., s.218-219.
[8] Erkan Göksu, a.g.e., s.219-220.
[9] Kazım Haşimoğlu, a.g.m., s.44.
[10] Osman Turan, Selçuklu Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, Ötüken Kitap, İstanbul,
2009, s.220.
*
Mesleği askerlik olan.
[11] Erkan Göksu, a.g.e., s.95.
[12] Erkan Göksu, a.g.e., s.96.
[13] Erkan Göksu, a.g.e., s.112.
[14] Kazım Haşimoğlu, a.g.m., s.33.
[15] Ali Sevim-Erdoğan Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi: Siyaset,
Teşkilât Ve Kültür, TTK Yayınları, Ankara, 2020, s.629.
[16] Speros Vryonis, “Anadolu Selçuklularında
Gulâmlar”, Cogito Üç Aylık Düşünce
Dergisi, Sayı: 29, İstanbul, 2001, s.94.
[17] Nejat Kaymaz, Anadolu Selçuklularının İnhitatında İdare Mekanizmasının Rolü, TTK
Yayınları, Ankara, 2011, s.102-103.
[18] Mehmet Altay Köymen, Selçuklu Devri Türk Tarihi, TTK Yayınları,
Ankara, 2019, s.158-167.
[19] Erkan Göksu, a.g.e., s.43.
[20] Kazım Haşimoğlu, a.g.m., s.51.
[21] Erkan Göksu, a.g.e., s.113.