ANADOLU SELÇUKLU ORDUSUNUN KULLANDIĞI SAVAŞ TAKTİKLERİ VE SİLAHLAR
Meydan Muharebeleri
Orta
çağda meydan muharebeleri çok önemli bir yere sahiplerdir. Meydan muharebeleri,
genellikle düz bir arazide karşı karşıya gelen iki ordunun çarpışmasına verilen
isimdir. Bazı zamanlar saatler bazı zamanlar da günler alan bu muharebelerin
öncesinde belli hazırlıklar ve taktikler yapılmaktadır. Savaş konusunda ustalaşmış
olan devletlerden biri olan Anadolu Selçukluları da aynı süreci izlemişlerdir. Savaş
öncesi taktikler çoğunlukla aşağıdaki gibi ilerler.
Savaş
öncesinde ev sahibi olan taraf her zaman daha avantajlıdır. Çünkü araziyi karşı
taraftan daha iyi tanır. Yakınlarda herhangi bir su kaynağı varsa zehirletilir
veya içine bir hayvan leşi atılırdı. Düşman üstüne hızlı ve ani akınlar yapılıp
düşmana zayiatlar verdirilirdi. Geceleri birden fazla ateş yakılıp düşmana
normalde olan mevcuttan daha fazla olunduğu gösterilirdi. Korkunç sesler
çıkarıp veya türküler söylenerek düşmanın moralini düşürülmeye çalışılırdı. Son
olarak savaş meydanındaki hâkim tepelerden düşman izlenip analiz edilirdi.
Savaş
anında uygulanan taktiklerden en bilineni Sahte Ricat (Geri Çekilme) taktiğidir.
Önden yollanan küçük birlik düşmana sanki onlardan kaçıyormuş izlenimi
vermektedir. Bu sırada yakınlardaki tepelerin arkasında gizlenen asıl birliğin
düşmanı hilal şeklinde sararak imha etmesi üzerine kurulu bir taktiktir.
Başka
bir taktik uzaktan savaşmaktır. Bilindiği üzere Türkler ok ve yayda ustalaşmış
bir toplumdur. Bu taktikte düşmana mümkün oldukça az yaklaşıp oklarla onları
bozguna uğratmayı amaçlamışlardır.
Aslında
taktikten daha çok savaş hilesi olarak değerlendirebileceğimiz başka bir
uygulama ise atların nallarını ters çakmaktır. Bu hilenin yapılma amacı
düşmanın kafasını karıştırmaktır.
Savaş
sırasında düşmanın dilini bilen askerler bazen onlara küfürler ederek veya
onları kışkırtarak moral bozmaya çalışırlardı.
“Piyade
Silahları” bölümünde de değineceğimiz ok ve yaylarda Anadolu Selçuklu
devletinin bir taktik geliştirdiği bilinmektedir. Okları normal boyutundan daha
kısa yaparak yaya yaptıkları özel bir aparatla atmaya başlamışlardır. Bu sayede
ok karşı tarafta isabet bulamayıp bir yere saplansa bile düşman atılan ok fazla
kısa olduğu için onu Selçuklu askerlerine karşı kullanamamaktadır.
Kale Kuşatmaları
Anadolu
Selçuklu Devleti’nin savaş türlerinden birini de kuşatma savaşları teşkil
etmekteydi. Kelime anlamı olarak çevresini almak, sarmak, muhasara etmek* manasına gelen kuşatma savaşları zaman içinde değişim
göstermiştir.
Anadolu
Selçuklularında bir şehir ya da kalenin kuşatılmasına karar verilmesi
ile birlikte derhal hazırlıklar başlar, fermanlar yazılırdı. Bir şehir yahut
kale kuşatmasına karar verilmesinin ve ordunun toplanmasının ardından bu sefere
sultan bizzat iştirak etmeyecekse emirlerinden birini görevlendirirdi. Bu emir
de ordusunu toplayıp kuşatma makine, araç ve gereçlerini beraberinde götürerek
kuşatacağı kalenin önüne kumandan çadırını kurdururdu.[1]
Sultan katılırsa da otağ kurulurdu.
İlk
taktik olarak teslim olma çağrısı yapılırdı. Kale yönetimi ve halkının teslim
olmaları halinde can güvenlikleri temin edilirdi. Teslim olma çağrısına olumlu
yanıt verildiği takdirde kale savaşılmadan teslim alınırdı.
Tabi ki her kale barış yoluyla alınamıyordu. Teslim
olma çağrısına olumsuz yanıt alınan durumlarda mancınıklar hazırlanıyor,
okçular pozisyonlarını alıyor ve merdivenler kuruluyordu.
Okçuların
buradaki dikkat çeken görevleri kuşatma sırasında kaleden dışarıya haber
taşıyabilecek kuşları etkisiz hale getirmekti. Özellikle uzun süren ve ikmal
yolları kesilen kale halkının teslim olmasını beklerlerken bu olaylar
gerçekleşirdi.
Kale
kuşatmalarında en önemli rol lağımcılara aitti. Kuşatılan kalelerde herhangi
bir çukur veya yarık olup olmadığını kontrol etmek için görevlendirilirlerdi.
Eğer bir tespit yaparlarsa yakınına veya altına derince bir kuyu kazmaya
başlarlardı.[2] Uzun süren ve hava
koşullarının kötü olduğu kuşatmalarda kilit rol oynarlardı.
Piyade Silahları
Meydan
muharebeleri ve kuşatmalar kadar önemli olan başka bir konu ise bu
çarpışmalarda bulunan piyadelerin kullandığı silahlardır. Anadolu
Selçuklularında askerlerin kullandığı en yaygın silah ok ve yaydır. Anadolu’nun
fethi ve Türkleşmesindeki en önemli faktörün Türk okçuları olduğu düşünülür.*
Ok ve
yaydan sonra en çok kullanılan silah kılıçtır. Kılıç, göğüs göğüse
çarpışmalarda kullanılır. Rüzgârlı havalarda ok veya mızrağın hedefi
tutturamama ihtimali olduğu için özellikle kılıçlar tercih edilir.[3] Türklerin
kendilerine özgü bir kılıç tipi vardır. Kabzaya yakın kısmı düz, uca yakın olan
kısmı kavislidir. Atlıların kullandığı kılıçlar daha kavisli bir yapıya
sahiptir.
Mızrak
da Anadolu Selçuklu piyadelerinin kullandığı silahlardandır. Genellikle kamış
veya belli ağaçlardan yapılmaktadırlar. Türk mızrağının kargısı kısa, içi
boştur.[4]
Başka
bir silah ise gürz diğer adıyla topuzdur. Anadolu Selçuklularında piyadelerin
ellerinde veya bellerine asılı olarak, süvarilerin ise eyerlerine bağlı olarak
taşınmakta, yeri geldiğinde omuza alınmakta ve kullanılmaktadır.
KAYNAKÇA/DİPNOTLAR
* TDV İslam Ansiklopedisi’nde İsrafil
Balcı, muhasara kelimesinin “ele geçirme amacıyla bir yerin etrafını sarıp
müdafilerin dışarı çıkmasını ve yardım almasını engelleme” manasına geldiğini
yazmıştır.
[1] Yasemin Çoban, Türkiye Selçukluları Zamanında Anadolu’da
Kaleler ve Kuşatma (Kastamonu: Kastamonu Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2020), s.16.
[2] Yasemin Çoban, a.g.m., s.18.
* Khoniates ve Mateos, Türk
okçularının attığı oklarla kalkan, zırh ve demir miğferleri bile
delebildiklerini yazmışlardır.
[3] Erkan Göksu, Türkiye Selçuklularında Ordu, TTK Yayınları, Ankara, 2018, s.320.
[4] Erkan Göksu, a.g.e., s.325.