TEMO'NUN 1908 ÖNCESİ İTTİHAT VE TERAKKİ CEMİYETİ İÇERİSİNDEKİ FAALİYETLERİ
19. Yüzyıl Osmanlı Devleti için Batı’nın
üstünlüğünün kabul edildiği ve Batılılaşma çalışmalarının sürdürüldüğü bir
asırdı. Bu süreç III. Selim ve II. Mahmut gibi sultanlar ve Fuad Paşa gibi
Batı’ya dönük şahısların ön plana çıktığı bir süreçti. Ancak halkın neredeyse hiçbir
kesimi değişimin ve yenileşmenin yani batılılaşmanın bu hızına ayak uyduramıyordu. Dolayısıyla batılılaşma yolundaki ıslahat girişimlerinin ülke
içinde pek çok kesimin muhalefetiyle karşı karşıya kalmıştır.
İşte bu muhaliflerin en etkilisi ve kendinden sonraki kuşakları en çok
etkileyeni “Jön Türkler” ya da “Genç Osmanlılar” olarak bilinen gruptu. Jön
Türklerin bu kadar etkili olmuş olmasının sebepleri arasında kendilerinin de bürokrasiden olmalarının ve muhalefetlerini basın yoluyla
sürdürmelerinin etkisi önemli bir yer tutar. Jön Türklerin gazete yoluyla ülkede olup
bitenleri ve Avrupa’da gelişen fikir akımlarını halka izah etme girişimlerinin
etkileri Cumhuriyet tarihimizde dahi kendini göstermektedir. Bu kişilerin
fikirlerinin oldukça sade, basit ve derin bir ideolojiden uzak oluşu onların,
pek çok farklı grup tarafından kolayca benimsenebilmelerini sağlamıştır.[1]
En yoğun taleplerinden olan anayasayı ve parlamentoyu ise II. Abdülhamit’ten aldıkları sözle elde etmişlerdi. Ancak II. Abdülhamit Doksanüç Harbi'ni bahane ederek meclisi ve anayasayı askıya alacak ve 1908 devrimine kadar sürecek olan baskı rejimini başlatacaktı. Anayasal düzene geçiş için ilk girişim Ali Suavi’den yani “Sarıklı İhtilalci”den 1878 yılında gelmişti ancak başarı elde edemeyip, polis tarafından öldürüldü. Bu olaydan sonra 10 yıl boyunca düzenli bir muhalefet oluşmayacaktı.[2] Söz konusu bu muhalefet İbrahim Temo ve beraberindeki 3 arkadaşı tarafından Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriyye’de kurulacak olan İttihad-ı Osmani Cemiyeti'yle yeniden canlanacaktı.
İttihad-ı Osmani cemiyeti kuracak fikir
tohumları Temo’nun Kuleli Askeri Tıbbiye İdadisi’ndeki öğrencilik yıllarında oluşmuştur.
Temo hatıratında, bu okuldaki öğrencilerin profilini okuldan atılma tehlikesi
geçirdiği bir hikayeyle anlatmıştır. Okuldaki İstanbullu- taşralı çekişmesini
her ne kadar manasız bulsa da kendisini bu sebepten başlamış bir kavganın
içinde bulan Temo ve arkadaşları kendilerini ancak Askeri Mektepler Nazırı Zeki
Paşa’dan af dileyerek kurtarabilmişlerdir.[3]
Tabii ki tüm gruplar bununla da sınırlı değildi. Temo’nun da dahil olduğu bir
grup öğrenci yasak olmalarına rağmen gizlice tedarik ettikleri Jön Türk
eserlerini okuyarak hürriyet fikirlerinden etkileniyorlardı. Öğrenciler bu
yasak kitapları kendi aralarında gizli bir şekilde gezdirerek
okuyabiliyorlardı. Bu kitap değişim ağı sayesinde ileride cemiyeti kuracağı
ekiple tanışan Temo, idadiden bu kavga hadisesi dışında bir olaya karışmadan
mezun olup, 1887 yılında Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriyye’ye kaydolmuştur.
İlk yılında Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye programına öğrencilerin kılıç ve apolet numarası kuşanması meselesi çıkınca öğrenciler buna toplu halde itiraz ederek bir ıslah tasarısı sunmuşlar fakat bu da müdüriyetin tepkisine yol açmıştı. 340 öğrenci katıldığı eylemde olaylar uzamış ve okuldan atılan öğrenciler saray tarafından affedilip, yemin ettirildikten sonra okullarına dönmelerine izin verilmiştir. Bu Temo’nun faaliyetlerinin ilki olmuş ve bu eylem sonrasında artan baskı neticesinde tıbbiye içerisindeki hürriyet fikri daha net bir şekilde belirginleşmiştir.[4]
Temo bu olaydan sonra eğitiminin yarım
kalması kaygısıyla daha dikkatli hareket etmiş ancak öğrenciler arasında bu
fikirleri yayma girişiminden ve arkadaşlarıyla hürriyet hakkında sohbetler
ederek vatanın kurtuluşunun nasıl sağlanacağı hakkındaki tartışmalardan geri
durmamıştır. Cemiyetin kurulma hikayesi de yine bir ders arasında arkadaşı
İshak Sükûti ile vatanın durumu hakkında yürüttükleri bir sohbet esnasında
vukuu bulmuştur. Temo artık konuşmanın bir fayda etmeyeceğini, harekete
geçmenin lazım geldiğini İshak Sükûti ’ye izah ederken oradan geçen Mehmet
Reşit ve Abdullah Cevdet’in de bu tartışma ortamına dahil olmalarıyla 4 tıbbiyelinin cemiyet serüveni böylece başlamış olacaktı. Sonraki toplantılar dikkatlice düzenlenmiş ve
cemiyetin işleyiş şekli, üye alımının ne şekilde yapılacağı, şubelere ayrımın
nasıl yapılacağı gibi konular görüşülüp karara bağlanmıştır. Bu toplantılar
dikkatle düzenliyor ancak idarede şüphe uyandırmamak adına toplantılar tam kadro halinde gerçekleştirilmiyordu. Mesela ikinci toplantıya Temo ve Sukûti katılmamıştı.[5]
Cemiyetin bu iptidai aşamada düzenlediği toplantılar; Hamamönü İçtimaı,
Onikiler İçtimaı ve Boğaziçi İçtimaı gibi isimler almıştı.[6]
Aynı zamanda bu toplantılarda cemiyetin hücre şeklinde düzenlenmesine karar
verilmiş olup, Temo 1/1 numaralı üye olarak kaydedildiğini görürüz. Yani 1 numaralı
hücrenin 1. Üyesiydi. Bu sistem yakalanmaları halinde bir hücrenin ifşa
olmasının tüm cemiyetin ifşa olmasından daha iyi olacağı fikrine dayanan bir
güvenlik önlemi olarak kullanmışlardı. Temo bu sistemi, yaptığı İtalya gezisi
sırasında keşfettiği Carbonari Cemiyeti’nde görmüş ve kurdukları yeni cemiyette uygulanmasını sağlamıştır.[7]
Temo ülkeyi terk etmesinden önce 4 kez
tutuklanmış ve bunlardan bazen sivri zekâsı bazen de insanları iyi analiz
edebilme kabiliyeti sayesinde kurtulabilmişti. İlk tutuklanma hadisesi
öğrenciliği sırasında vuku bulmuştur. Cemiyetin kurulduğu senenin yaz
tatilinde, cemiyetin bir üyesi olan Şükrü Kâmil Bey’in babasını cemiyete davet
görevi Temo’ya verilmişti. Babası Ohri Redif Taburu Kumandanı Kâmil Bey’in
Abdülaziz’in öldürülmesi olayından dolayı sürüldüğü ve cemiyete katılırsa
Ohri’de bir şube açabileceği ihtimali bu daveti önemli kılıyordu. Ancak bu
noktada işler planlandığı gibi gitmiyor ve Kâmil Bey, teklif yapıldığı an
Temo’yu şikâyet ediyor. Burada Temo'nun kıvrak zekâsı kendini göstermiştir. İlk sorgularda Kâmil Bey’i itham etmeyerek durumun bir yanlış anlaşılma olduğunun
üzerinde dururken, sorgucuların konuyu Kâmil Bey’in iftira atma ihtimaline
getirmesine kadar bu tutumunu korumuştur. Sonrasında ise Kâmil Bey’in aslında
bu iftira ile kaybettiği itibarını geri kazanma fırsatı gördüğünden bahsediyor.
Buna ek olarak ise Kâmil Bey’in odasındaki bir tablonun Abdülaziz’i tahttan
indirmeye gittikleri sırayı tasvir ettiğini iddia etmiş ve bu tablonun olup
olmadığının teyidini isteyerek kendinden emin bir tavır izlemiştir. Gerçekten
de her şey Temo'nun planladığı gibi gidiyor ve bu tutukluluğundan bir zarar görmeden
kurtulmuş oluyordu.[8]
Mezuniyetini takiben okulun uygulamalı
kısmı olan Haydarpaşa Hastanesi’nde göz ihtisasına başlayan Temo, II.
Abdülhamit’i eleştiren bir beytinin ele geçirilmesi sebebiyle ikinci kez tutuklanmıştır.
Bu sefer Abdullah Cevdet’te tutuklanmıştır çünkü Temo’dan edebi bir kabiliyet
beklenmemesinin aksine Abdullah Cevdet’in felsefe ve edebiyat gibi alanlara
ilgisi malum olan bir durumdur. Temo’nun bu tutuklanıştan kurtuluş hikayesi sadece
kendi zekasıyla açıklanabilir bir durum değildir. Bu sefer Temo’yu ve bu neslin
pek çok muhalifini de kurtarmasıyla bilindiği halde İttihatçı olmayan, Askeri
Mektepler Nazır Muavini Ferik Rıza Paşa etkili olduğu görülür. Baskıların artmasıyla üçün bir tutuklanma hadisesi daha yaşamıştır ancak soruşturma bir yere varamadığı
için serbest bırakılmıştır.[9]
1895 yılı eylül ayında Ermenilerin Bab-ı Âli’ye yürümeleri sonucunda çıkan karışıklıklarda, bir Ermeni kıyımı başlamıştır. Temo’nun gerek büyüdüğü ortam gerekse eğitim aldığı dönemde Osmanlı Devleti’nin resmi doktrinin Osmanlıcılık politikası olması ve Temo’nun da Osmanlı kimliğine duymuş olduğu aidiyet göz önüne alındığında, bundan rahatsız olmaması düşünülebilir bir durum değildir.[10] İbrahim Temo, Dobrucalı Doktor İsmail İbrahim Efendi ve İshak Sukûti ile toplanarak, bu karışıklıkların son bulması için Osmanlı tebaasının birbirini kıymak yerine asıl suçlunun bulunduğu Yıldız Sarayı’nın basılmasını telkin eden bir metin hazırlayıp, 1000 adet bastırıp dağıtma kararı almışlardır.[11]
Dördüncü defa tutuklanmasının ardından var olmayan bir taburun redif hekimliğine atanmasının kendisinin faaliyetlerini yok etmek demek olacağını düşündüğünden, bu sürgünü kabul etmeyip yurt dışına kaçmıştır. Dolayısıyla İbrahim Temo’da pek çok İttihatçı gibi ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır ve 1908 Devrimi'ne kadar geri dönememiştir. Temo’nun Fransa ve İsviçre gibi yerler yerine Romanya’yı tercih etmesinde iki sebep vardı. Bu sebeplerden ilki Romanya’daki Türk nüfus, ikincisi ise Ulah arkadaşları olduğunun düşünülmesidir ki kaçışını organize edenler de bu arkadaşlarıydı.[12]
Romanya’ya ilk geldiğinde ona barınma imkânı,
çalışma izni ve denklik gibi konularda yardımcı olan kişi Nikola Naçu’dur.
Bölgedeki Hristiyan Arnavutlardan olan Naçu aynı zamanda Drita Partisi’nin de
lideriydi. Romanya’da boş durmayacak olan Temo gerek bu bağı gerekse basın
organlarını kullanarak buradaki Türk ve Arnavut nüfusu bilinçlendirmeye çaba
sarf edecekti.[13] Temo, yurt dışındaki
faaliyetlerine cemiyetin ilk toplantısına da katılmış olan Ali Şefik Bey’in,
Romanya’da Osmanlı Konsolosu olarak görev yaptığını öğrendiğinde onu ziyaretle
başlamıştır. Burada “Hareket” adında bir broşürü bastırarak ve civarda
dağıtılmasını sağlamıştır. Burada cemiyetten birkaç tanıdığına daha rastlayan Temo, onları da
bu basın hareketine dahil etmiştir. Tuna sahilleri yani Türklerin yoğun yaşadığı
bölgeler olan Vidim, Lom, Tutrakan, Rusçuk, Varna, Filibe, Sofya gibi yerleri
gezerek buralarda cemiyet şubeleri açmaya çabalamıştır. Temo, cemiyetin bu
bölgelerdeki üyeleriyle iletişime geçip onlarla Sada-yı Millet adında
bir gazete çıkarmaya başlamıştır. Bu gazete cemiyetin Avrupa’daki şubelerince de
kabul edilip, cemiyetin Balkanlardaki resmi yayın organı sayılmıştır.[14]
1898’de Romanya vatandaşlığını alan
Temo’nun yeni hedefi Paris’e giderek hem göz ihtisasını geliştirmek hem de
cemiyetin Avrupa merkezindeki diğer üyeleriyle fikir alışverişlerinde bulunabilmektir. Ancak Temo Paris’e geldiğinde iki şey dikkatini çekmiştir: Türk
öğrencilerin durumu ve Osmanlı hakkında yürütülen karalama çalışmaları. Zaten
cemiyet üyelerine elinden geldiğince yardım eden Temo, Ahmet Rıza Bey’e
basındaki bu asılsız haberlerle mücadele teklifi yapsa da beklemediği bir
şekilde ret cevabı almıştır. Temo bir layiha kaleme alarak gazeteye götürmüş
ancak gazete bu yazıyı basmayı kabul etmemiştir.[15]
Burada geçirdiği sürede fark ettiği bir
diğer durum ise, ülke yönetimini ele geçirseler dahi ülkeyi yönetebilecek
kadrolara ve programa sahip olmayışlarıdır. Bunun için Temo cemiyet
toplantısında herkesin bir daire seçip bu dairede yapılacak ıslahatı
programlamasını talep etmiştir. Kendisi eğitim konusunu alarak bir sonraki hafta
8 maddelik bir programı cemiyet üyelerine sunmuştur. Bazısı zaten uygulamada olan
bazısı da Latin alfabesine geçmek gibi maddeler içeren taslağı beklediği etkiyi
yaratmayarak Ahmet Rıza’nın eleştirisine maruz kalmıştır. Ayrıca cemiyetin diğer
üyelerinin gelecek haftalarda herhangi bir girişimde bulunmamaları da Temo’yu hayal
kırıklığına uğratmıştır. Bunun üzerine Temo diğer toplantılara katılmamış ve 1907’deki son kongreye dahi Rumeli şubesi adına başka birini göndermekle
yetinmiştir.[16] Temo’nun cemiyetle
arasının açılmasının ilk örnekleri olmaları hasebiyle bu iki olay hayli önem
arz eder.
6 aylık göz ihtisasını sonlandıran Temo,
Romanya’ya dönerek, ekibiyle faaliyetlerine devam etmiştir. Paris’teki Son Jön
Türk kongresinden çıkan ihtilal ve şiddet kararı üzerince Rumeli şubeleri
olarak basın organlarını kullanıp halkı buna hazırlamaya uğraştıkları bir
sıra Temo’nun çok önemsiz gördüğü bir mühür değişikliği hadisesi meydana gelmiştir.
Bunu başta istemeseler de gelmekte olan devrim üzerine bu tartışmaya değer
görülmemiştir. Cemiyetin adının “Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti” şeklinde
yaptığı isim değişikliğini kabul ettiklerini ifade etmişlerdir. Temo, manasız
bulduğu bu girişimin sebebini ancak 1908 devriminden sonra dışarıda bırakılmaya
çalışıldığında anlamıştır.[17]
-Alibeyzade
[1] Şerif
Mardin, Jön Türklerin Siyasî Fikirleri 1895-1908, İstanbul, 2023, s. 24-25.
[2]
Erik Jan Zürcher, Millî Mücadelede İttihatçılık, İstanbul, 2021, s. 31.
[3]
Temo,
İttihat ve Terakki Anılarım: Atatürk’ü N’için Severim?, 25.
[4]
Temo, İttihat ve Terakki Anılarım: Atatürk’ü N’için Severim?, 25-26.
[5]
Temo, İttihat ve Terakki Anılarım: Atatürk’ü N’için Severim?, 26-30
[6] M. Şükrü Hanioğlu, “İttihat ve Terakki Cemiyeti”, DİA, c. XXIII, 2001, s. 476.
[7] Emin
Ertan, “ İttihad-ı Osmani’nin Kuruluşu ve Osmanlı’nın Yıkılış Sürecinde İbrahim
Temo’nun Etkisi” Karatay Sosyal Araştırmalar Dergisi, 11, 2023, s.6-8.
[8]
Temo,
İttihat ve Terakki Anılarım: Atatürk’ü N’için Severim?, 31-43.
[9]
Temo,
İttihat ve Terakki Anılarım: Atatürk’ü N’için Severim?, 44-49
[10]
Bilgin
Çelik, “Üç Kimlikli Bir Jön Türk Aydını: Dr. İbrahim (Ethem)Temo (1865-1945)”, Dokuz Eylül Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 12, 2010, s. 79.
[11]
Emin Ertan, “ İttihad-ı Osmani’nin Kuruluşu ve Osmanlı’nın Yıkılış Sürecinde
İbrahim Temo’nun Etkisi”, s. 9-10.
[12] Murat Soysal, “Üç Kimlikli Bir Jön Türk Aydını: Dr. İbrahim (Ethem)Temo (1865-1945)”, Tarih Okulu Dergisi, 11/31(2018):529.
[13]
Bilgin
Çelik, “ Romanya’da Bir Jön Türk: İbrahim (Ethem) Temo ve Romanya’daki
Faaliyetleri”, History Studies, 2, 2010, s. 365-366.
[14]
Temo,
İttihat ve Terakki Anılarım: Atatürk’ü N’için Severim?, 67-111
[15]
Temo,
İttihat ve Terakki Anılarım: Atatürk’ü N’için Severim?, 146-148
[16]
Çelik,
“Üç Kimlikli Bir Jön Türk Aydını: Dr. İbrahim (Ethem)Temo (1865-1945)”, s. 86-87.
[17]
Çelik,
“Üç Kimlikli Bir Jön Türk Aydını: Dr. İbrahim (Ethem)Temo (1865-1945)”, s. 88.