OĞUZLAR
VE GÖÇLERİ
Selçuklular Öncesi Anadolu'ya Yapılan Türk Akınları
Göçebe
Türklerin yaptığı akınlar çerçevesinde esasen Anadolu’ya yapılan ilk akınların
Selçuklular tarafından yapılmamış olduğunu hatırlatmak, Türk tarihinin doğru
anlaşılması bakımından önem arz eder.
Selçukluların
Anadolu’yu fethetmelerinden yaklaşık altı yüzyıl elli yıl önce Anadolu’ya ilk Türk
akınları Avrupa Hunları olarak da bildiğimiz Batı Hunları tarafından
gerçekleştirilir. Batı Hunları, Kursık ve Basık adındaki iki komutan tarafından önce Erzurum’a, devamında Fırat Havzası üzerinden Halep’e kadar ilerleyerek yağma faaliyetlerinde bulunurlar. Bu akınlar 398 yılında son bulur. Hun akınlarından
sonra miladi 508 yılında hakimiyet alanlarını Doğu Avrupa’ya doğru genişleten
Sabirler, Sasanilerle ittifak yapıp, Bizans İmparatorluğu'nun topraklarına akınlar düzenleyerek bu imparatorluğun Kafkasların güneyine kadar olan topraklarını ele geçirip Kayseri Konya
ve Ankara’da şiddetli yağmalar yaparlar.[1] Buradaki mesele kimin önce
geldiği üzerine değildir. Buradan anlaşılması gereken mesele, özellikle Malazgirt
Savaşı’ndan sonra Selçukluların Anadolu'ya geliş amaçlarının yağma faaliyetlerinden daha çok yerleşmek ve yayılmak olduğunun idrak edilmesidir. Selçuklu akınları anlaşılacağı üzere diğer
Türk akınlarının aksine kuzeyden değil, İran sahası üzerinden gerçekleşir ve
zamanla çok geniş Türkmen gruplarını içine alan kitlesel bir göç haline gelir. Ayrıca Selçuklu göçlerinden önce Anadolu'ya yönelik gerçekleşen Türk akınlarının kalıcı bir niteliğe sahip olmadıkları da açıktır.
Oğuzlar ve Selçuklular
Göçebe Türk topluluklarından biri olan
Oğuzlara ilk defa VII. yüzyıla tarihlendirilen Yenisey Yazıtları'nda
rastlanılır. Oğuzlar kitabede şu şekilde geçer:
1-
Er erdemi atım tabdım erdemi… (üçün ?)
2-
Öz Yiğen Alp Turan Altı Oğuz
budunda üç yegirmi (yaşımka) adırıldım
3-
Beg erikime sizime adırıldım.[2]
Oğuzlar, X. yüzyıla geldiğimizde Hazar Denizi’nin doğusundan Seyhun’un orta bölgelerine kadar olan bölgede yaşamışlardır. Bu sahada feodal bir yapıya sahip olan Oğuz Yabgu devletini meydana getirirler. Oğuz Yabgu Devleti, ortaklaşa sorumluluk anlayışı üzerinden yönetilen ve baştaki yabgunun* tek başına söz söyleyemediği bir sistem dahilinde yönetilmekteydi.[3] Bu dönemde Oğuzlar Üçok ve Bozok olarak iki kol halinde teşkilatlanarak varlıklarını devam ettiriyorlardı.[4] Dukak’ın soyundan gelen Selçuklular'ın ise, Üçok kolunun Kınık boyuna mensup olduğu bilinmektedir.[5] İslamiyet’in Türkler arasında kitleler halinde benimsenmesi takriben X. yüzyılın ikinci yarısından itibaren gerçekleşir. 960 yılında Müslüman Karahanlı hakimiyet alanında yaşadıkları düşünülen Yağma, Çiğil, Tuhsı ve Karluk Türklerinin İslam dinini kabul ettikleri görülür. Yine aynı tarihlerde Oğuzlar arasında da İslamiyet’in yayılmaya başladığı görülmekle beraber hâkim din oluşu ancak XI. yüzyıldan itibaren gerçekleşir.[6] Bu tarihe kadar Oğuzlar, Göktürkler zamanında olduğu gibi şamanik inançlarını sürdürürler. Bu inanç sistemi, ‘‘tek Tanrı’ya’’ bağlı olunan, uçmak (cennet) ve tamu (cehennem) gibi fikirleri içinde bulunduran bir yapıya sahiptir.[7]
Selçuk’un babası Dukak da henüz büyük
kısmı İslam’ı benimsememiş Oğuz Yabgu Devleti’nde sûbaşı görevinde bulunuyordu.
Devlet içinde idari, siyasi ve askeri nüfusa sahip olan Dukak, cesareti,
kuvveti ve ileri görüşlülüğü gibi yeteneklerinden dolayı ‘‘Temür- Yalığ’’* (demir yaylı) olarak anılırdı.
Dukak’ın devlet kademesindeki mevkiine rağmen Selçukluların soy şeceresi daha
ileri gitmemektedir.[8] İlerleyen yıllarda Selçuk da babası gibi
devlet kademesinde ilerleyerek sûbaşı görevine yükselir. Ancak Selçuk'un yükselişi her zaman kendi adına olumlu ilerlemez. Selçuk'un bütün
askerlere komuta etmesi ve yabgunun huzuruna destursuz girip çıkıyor olması
gibi sebeplerden rahatsız olan bazı üst zümreler, onun hakkında dedikodular
çıkarmaya başlarlar. Özellikle Yabgu'nun eşinin Selçuk’un öldürülmesi konusunda
diretmesi ve durumun giderek kötüye gitmesi üzerine Selçuk can haliyle Cend şehrine doğru hareket etme kararı alır.[9]
Selçuk’un Cend’e göçü, Selçuklular için bir milat olarak kabul edilebilir çünkü daha büyük işlerin yapılması yolunda atılan ilk adımdır. Buna karşılık, Büyük Selçuklu Devleti'nin kuruluşunun Selçuk Bey’den birkaç on yıl sonra gerçekleşmiş olduğunu unutmamak gerekir. Henüz yeni geldikleri bir bölgede hemen devlet ilan etmeleri de olağan değildir. Ayrıca, Selçuk'un ve beraberindekilerin Cend’e geldiklerinde içinde bulundukları yeni muhitin tesirinde kaldıklarını söylemek yanlış olmayacaktır. Zira, Selçuk içinde bulundukları halkın dinine girmemeleri halinde sürgün edilmiş küçük bir topluluk olarak kalacaklarının farkına varır. Bu sebeple, bölgeye geldiğinde Cend’in Müslüman valisinden* kendilerine İslamiyet’i öğretmeleri için bir din adamı göndermesini talep eder.[10]
-Temren
KAYNAKÇA/DİPNOTLAR
[1] Ali Sevim, Anadolu’nun Fethi:
Selçuklular Dönemi, Ankara, 2020, s. 27- 28.
[2] Faruk Sümer, Oğuzlar
(Türkmenler) Tarihleri- Boy Teşkilâtı – Destanları, Ankara, 1972, s. 3.
* Tam manasıyla yetki sahibi
olmamasına karşılık çıkar birliği amacıyla bir araya gelen boylar
federasyonunun yönetim hiyerarşisinin en tepesinde bulunan idareci.
[3] Köymen,
[4] Erdoğan Merçil, Büyük Selçuklu
Devleti, İstanbul, 2021, s.13.
[5] Cihan Piyadeoğlu, Büyük
Selçuklular: Yeni Bir Devrin Başlangıcı, İstanbul, 2022, s.
15.
[6] Sümer, a.g.e., s. 50- 51.
[7] Osman Turan, Selçuklular Tarihi
ve Türk- İslam Medeniyeti, İstanbul, 2014, s. 63.
*Kuvvet ve cesaretleri sebebiyle ön
plana çıkan kişileri onurlandırmak için kullanılan bir unvan.
[8] Abdülkerim Özaydın, ‘‘Selçuk Bey’’, DİA, c. XXXVI, 2009, s.364.
[9] Piyadeoğlu, a.g.e., S.17.
* Selçuk’un Cend’e geldiği sıralarda
şehrin Oğuz Yabgu devletine bağlı, halkının önemli bir kısmının Müslüman
olduğunu unutmamak gerekir.
[10] Mehmet
Altay Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, c. I, Ankara, 2021, s. 20-21.