Mustafa Sâmi Efendi ve Avrupa Risâlesi





MUSTAFA SÂMİ EFENDİ VE AVRUPA RİSÂLESİ

1600’lü yıllara kadar Osmanlılar, Avrupa’da meydana gelen en yeni ilerlemeleri takip ederek bu ilerlemeleri uygulamaya koymuştur. 18. Yüzyıla geldiğimizde Çağdaş Batı’ya yönelme eğilimleri Osmanlı Devleti’nin gündemine gelir.[1] 1683’te II. Viyana kuşatmasının başarısızlıkla sonuçlanmasıyla başlayan süreçte, 1699 yılında imzalanan -Osmanlı devlet adamlarınca mütareke olarak görülen- Karlofça Antlaşmasıyla ve devamında 20 Mart 1684’da Avusturya ve Venedik tarafından yapılan ittifakın 13 Nisan 1716’da Osmanlılara karşı yeniden yapılmasıyla kaybedilen 1715- 1718 savaşı sonucunda imzalanan 21 Temmuz 1718 Pasarofça Antlaşması’yla Osmanlı Devleti büyük bir prestij kaybı yaşar.[2] Burada 1717 yılının sonlarında barış görüşmelerine katılması için görevlendirilen  ve şıkk-ı sâlis[3] unvanı taşıyan Yirmisekiz Mehmet Çelebi karşımıza çıkar. Yirmisekiz Mehmet Çelebi, Veziriazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın desteğiyle Paris’e elçi olarak gönderilir.[4] Onun elçiliği -ad hoc- Osmanlı tarihi açısından bir dönüm noktasını işaret eder. Yirmisekiz Mehmet Çelebi'nin kaleme aldığı bu sefaretname, mutlak Osmanlı üstünlüğü düşüncesinin yerini art arda alınan hezimetler üzerine Osmanlı devlet adamlarınca artık bir şeylerin yolunda gitmediğinin farkına varılmasını sağlar ve Avrupa karşısında en azıdan eşitiz söylemlerini ortaya çıkarır. Aradan geçen yüz yıl boyunca Osmanlı Devleti gittikçe Avrupa -özellikle de Rusya- karşısında askeri ve ekonomik ve bu ikisinin nedeni olarak sayabileceğimiz üzere teknolojik (bilimsel) olarak daha da geriye düşer.

Gülhane Hatt-ı Hümâyunu’na kadar olan bu süreçte birçok layiha ve sefaretname kaleme alınır. Bunlara örnek verecek olursak, Koca Sekbanbaşı Lâyihası; Ebûbekir Râtib Efendi’nin Nemçe Sefaretnamesi ve Lâyihası (1791- 1792), Seyyid Mehmet Emîn Vâhid Efendi’nin Fransa Sefaretnamesi (1806) ve Yusuf Âgâh Efendi’nin Havâdisnâme-i İngiltere (1832) adlı sefaretnamesi şeklinde sıralanabilir.[5]

Seyahatnameler ve sefaretnameler diğer medeniyetleri tanımakta bir araçtır. Osmanlı yenileşme tarihi açısından ise Sefaretnameler, seyahatnamelerden daha ön plana çıkar.  Bu sefaretnamelerin yukarıda verdiğimiz örneklerden de anlaşılacağı üzere çoğunlukla 17. yüzyıldan sonra elçilik göreviyle Avrupa’ya giden devlet görevlilerince kaleme alındığını görürüz. Bu bakımdan sefaretnameler Avrupa’nın Osmanlılar tarafından tanınabilmesi gayesinden ileri gelerek seyahatnamelerden daha önemli bir konumda bulunacaktır. Bu iki tür arasındaki en temel fark ise, seyahatnamelerin daha çok yazarın keyfiyetine bağlı olmasına karşılık, sefaretnamelerin belli başlı görevi olan devlet memurları tarafından daha sınırlı ve yüzeysel olarak yazılmalarıdır.[6] Yüzeysel olmalarına rağmen elçilerin izlenimlerinde her iki devlet arasındaki tarihi, siyasi, iktisadi, ve sosyokültürel etkilerinin görülmesi oldukça doğaldır.

Bu literatür içinde bizim ilgilendiğimiz eser olan Avrupa Risâlesi de içeriğinde Mustafa Sâmi Efendi’nin gittiği ülkelerdeki izlenimlerini vermekle birlikte, dönemin Osmanlı Devleti'nin Avrupa devletleriyle olan ilişkileri bakımından da izler taşır. Ancak bu izlerden bahsetmeden önce Mustafa Sâmi Efendi’nin kim olduğuna bakmak gerekir.

İstanbul’da doğan Mustafa Sâmi Efendi’nin Defterdar Mektubî Kalemi’nde işe başlamasına kadar olan erken yaşamına dair herhangi bir bilgi karşımıza çıkmaz. 1833 yılında hâcelik rütbesine gelene kadar hamamlar kâtipliği, ihtisab kâtipliği ve bazı vezirlerin divan katipliği görevlerinde bulunur. Eserini yazdığı aynı yıl olan 1838’de Paris elçisi Fethi Ahmet Paşa’nın başsırkâtibi görevine getirilir. Bu görev için 27 Nisan’da yola çıkan Mustafa Sâmi Efendi 23 Nisan’da Paris’e ulaşıncaya değin ve Paris’te bulunduğu süre boyunca yaptığı gözlemleri Avrupa Risâlesi’nde kaleme alır. Paris Sefaretindeki görevinden sonra Takvîm-i Vekâyi gazetesinde yazılar kaleme alır. 1846’da Viyana Maslahatgüzarı; aynı yılın Eylül ayında Berlin Sefirliği görevlerinde bulunur. 1855’teki vefatından önceki son görevi ise, 1849- 1851 arasında yaptığı Tahran Sefirliğidir.[7] Yaptığı devletlerarası görevlerden de anlaşılacağı üzere Mustafa Sâmi Efendi Osmanlı yenileşme tarihi bakımından II. Mahmut döneminde rayına oturduğu görülen farklı sefirliklerde görevler almış önemli bir bürokrattır.

Yirmisekiz Mehmet Çelebi’den bu yana düşündüğümüzde Mustafa Sâmi Efendi gibi önemli bir bürokratın kaleminden çıkan Avrupa Risâlesi’ni literatürde önemli bir yere koyan özellik, Mustafa Sâmi Efendi’nin Avrupa’da görülen uygarlık eserlerinin nedenlerini anlamaya çalışmasından ileri gelir. Mustafa Sâmi Efendi’ye göre kitabında bahsettiği uygarlık eserlerinin ana bileşenleri bilim ve aydınlanmadır.[8] Hiçbir zaman dil öğrenemeyen ve bundan sıkıntı duyan Mustafa Sâmi Efendi böyle bir düşünce dünyası içinde Avrupa Risâlesi’ni kaleme almıştır.

-Temren


KAYNAKÇA/DİPNOTLAR

[1] Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, İstanbul, 2022, s.73.

[2] Abdülkadir Özcan, ‘‘Pasarofça Antlaşması’’, DİA, c. XXXIV, 2007, s. 177- 180.

[3] Kanuni Sultan Süleyman devrinde kurulan ve ikinci defterdarlık olan ‘‘şıkk-ı sânî’’ defterdarlığının 17. yüzyılda Anadolu defterdarı ‘‘şıkk-ı sânî’’ defterdarı olarak anılırken daha önceleri bu adı taşıyan defterdara ‘‘şıkk-ı sâlis’’ denilmiştir. Detaylı bilgi için bkz: Mübahat S. Kütükoğlu, ‘‘Defterdar’’, DİA, c. IX, 1994, s. 95.

[4] Zeki Arıkan, ‘‘Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi’’, DİA, c. XLIII, 2013, s. 551.

[5] Hasan Korkut, ‘‘Osmanlı Sefaretnameleri Hakkında Yapılan Araştırmalar’’, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 1, 2003, s. 509- 511.

[6] Remzi Demir, Mustafa Sâmî Efendi Avrupa Risâlesi, Ankara 1996, s. 5- 6.

[7] Muhammed Fatih Andı, ‘‘Mustafa Sâmi Efendi’’, DİA, c. XXXI, 2020, s. 356.

[8] Berkes, a.g.e., s. 201-202.


Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski